Zamanının en büyük yolcu gemisi olarak inşa edilen ve "batmaz" gözüyle bakılan Titanic, 1912 yılında daha ilk seferinde bir buzdağına çarpıp okyanusa gömüldü. Kazada 2.201 yolcu ve mürettebattan sadece 711'i kurtuldu. Bir "fiyat farklılaştırması" uygulaması olarak, Titanic'te birinci, ikinci ve üçüncü sınıf yolcuları vardı. Kazadan birinci sınıf yolcularının %62,5'i, ikinci sınıf yolcularının %41,4'ü, üçüncü sınıf yolcularının ise sadece %25,2'si kurtulabildi (bkz. Hall, 1986).
Titanic'in hikayesini birçoğunuz gibi ben de çocukluğumdan beri bilirim. Fakat kazadan kurtulanların bir "sınıfsal" dağılımı olduğunu ilk kez nerede okuduğumu veya duyduğumu hatırlamıyorum. Yukarıdaki verileri, bu yazıyı yazmak için internette konuyu araştırırken bulduğum Hall (1986) çalışmasındaki Tablo 1'den hesapladım. İlginç bir makale, bir göz atmanızı tavsiye ederim. "Hepimiz aynı gemideyiz" sözünü her duyduğumda Titanic'ten kurtulanların -ve tabii ki kurtulamayanların- bu "sınıfsal" dağılımı aklıma gelir. Hepimiz aynı gemide olabiliriz ama açıktır ki aynı "sınıf"ta değiliz.
"Hepimiz aynı gemideyiz" sözü yöneticilerin zaman
zaman kullandıkları bir metafordur. Fakat ne hikmetse bu söz işlerin iyi
gittiği dönemlerde değil de kötü gittiği dönemlerde akla gelir. Ekonomi hızlı
büyürken yöneticilerin aklına bu büyümeden herkesi yararlandırmak gelmez;
ücretli, yevmiyeli, emekli gibi sabit gelirlilerin "refah payı" hep
ihmal edilir. Ücret ve maaşlara en fazla enflasyon kadar zam yapılır; hatta
genelde bu zamlar enflasyonun da altında tutulur. Ama ekonomide yavaşlama
başladığında ilk önce onlardan fedakarlık beklenir.
Gelir dağılımıyla ilgili istatistiklerde genelde hanehalkı
veya nüfusun %20'lik gruplara dağılımına göre üretilmiş veriler manşete çıkar.
Bu istatistikleri biraz daha araştırırsanız %10'luk ve %5'lik gruplara göre
üretilmiş verileri de bulabilirsiniz. Fakat bu tür gruplandırmalar toplumdaki
sınıfsal dağılımı tam olarak yansıtmaz. Bu nedenle, son yıllarda gelir
dağılımının ölçülmesi konusunda çok önemli çalışmalar yapan World Inequality
Lab grubu, en önemli projesi olan World Inequality Database (WID) metodolojisinde,
gelir dağılımı dinamiklerini daha iyi yakalamak için üç ana grubun (en üstteki
%10, ortadaki %40 ve alttaki %50) gelir paylarına odaklanıyor. Blanchet vd.
(2021: 32), bu üç grubun üst, orta ve alt sınıf fikrine görece iyi bir şekilde
eşleştiğini öne sürüyor.
Bunu Türkiye'ye uyarlayabiliriz. 2022 yılına ait olan eldeki en son veriler Türkiye'de en zengin %10'un (üst sınıf) toplam gelirden %35, ortadaki %40'ın (orta sınıf) toplam gelirden %42,9 ve en yoksul %50'nin (alt sınıf) toplam gelirden %22,1 pay aldığını gösteriyor. 2020 yılında bu oranlar, sırasıyla, %31,5, %44,7 ve %23,8'di. Buna göre 2020 ile 2022 arasındaki iki yılda üst sınıfın payı 3,5 puan artarken, orta sınıfın payının 1,8 puan ve alt sınıfın payının 1,7 puan azaldığı görülüyor.
Burada ekonominin 2021 yılında %11,4 ve 2022 yılında %5,5 büyüdüğünü, 2020 yılında %13,2 olan yıllık ortalama tüketici enflasyonunun ise 2021’de %19,6'ya ve 2022’de %72,3’e yükseldiğini belirtelim. Enflasyonu son dönemde iyice güvenilirliği azalan tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yerine gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) deflatörü üzerinden ölçersek 2021 ve 2022'de daha da yüksek bir sıçrama gözleniyor. Bu ölçüye göre 2020'de %14,9 olan enflasyon 2021'de %29'a ve 2022’de %96’ya çıkmış bulunuyor.Sabit gelirlilerin refah payından mahrum bırakıldığı bir
ekonomide ekonomik büyüme esas olarak zenginlere yarar. Eğer yeterince istihdam
yaratılıp işsizlikte ciddi bir düşüş sağlanabiliyorsa ve fiyat istikrarı varsa
orta ve alt gelir grupları da ekonomideki genişlemeden fayda sağlayabilir. Bu
durumda gelir dağılımında bozulma olup olmayacağı bu etkilerden hangisinin
baskın çıkacağına bağlı olacaktır. İşsizlikte ciddi bir düşüş getirmeyen
ve/veya enflasyonda yükselişe neden olan bir ekonomik büyüme ise gelir
dağılımında bozulmaya yol açacaktır. İşsizlik ve enflasyon orta ve alt sınıfın
toplam gelirden aldığı payı azaltır. Görece daha kaliteli işlere sahip olan
orta sınıf özellikle işsizliğe, gelirlerini enflasyona karşı koruyacak finansal
araçlara görece daha az erişimi olan alt sınıf ise özellikle enflasyona
duyarlıdır. Bu iki grubun kaybettiği payı ise üst sınıf alır.
Türkiye'de 2021 ve 2022 yıllarında yaşanan gelişmeler bu ikinci duruma uyuyor. Resmi verilere bakılırsa ekonomi hızlı büyüdü ama işsizlik hala yüksekti ve
enflasyonda da sıçrama vardı. Bu gelişmelerin gelir dağılımında bozulmaya yol
açması kaçınılmazdı. 2023 yılında ne olduğunu ise henüz bilmiyoruz ve aralık
ayında bu yıla ilişkin gelir dağılımı verileri yayınlanınca öğreneceğiz.
Ekonomik büyümeden daha çok üst sınıf yararlanıyorsa
ekonominin yavaşladığı dönemlerde de esas fedakarlık onlardan beklenmelidir.
Beklemekten de öte, bunu sağlayacak mekanizmaların tasarlanması gerekir. İşler
kendi haline bırakılırsa, ekonomideki yavaşlamanın da gelir dağılımının
bozulmasıyla sonuçlanması ihtimali vardır. Ekonominin yavaşlaması işsizliği
yükselterek orta ve alt sınıfları vurur ve gelirlerini azaltır. Onların
kaybettiği payı ise yine üst sınıf alır. Bunun önüne geçmenin yolu üst sınıfın vergilendirilerek
orta ve alt sınıflarda özellikle işlerini kaybedenlere daha fazla doğrudan
gelir desteği sağlanmasıdır. Elbette üst sınıfları vergilendirmek söylendiği
kadar kolay olmayabilir. Ancak bunu mümkün olduğunca başaracak mekanizmalar
tasarlayacak uzmanlar mutlaka vardır. Tabii bu uzmanların bu işe
başlatılabilmesi için ilk önce kamu yönetiminde devrim niteliğinde bir zihniyet
değişikliği gerekmektedir. Maalesef bu konuda ufukta hiçbir sinyal
görünmemektedir.
Kaynaklar
Blanchet, T., L. Chancel, I. Flores, ve M. Morgan. 2021.
Distributional National Accounts Guidelines: Methods and Concepts Used in the
World Inequality Database. Paris: World Inequality Lab.
Hall, W. 1986. “Social Class and Survival on the S.S. Titanic.” Social Science and Medicine 22 (6): 687-690.