27 Eylül 2022 Salı

Türkiye'de gelir dağılımının 40 yılı

Bir ülkede üç tür gelir dağılımından bahsedilebilir. Bunlardan birincisini bölgesel gelir dağılımı (toplam gelirin ülkenin bölgeleri arasındaki bölüşümü), ikincisini fonksiyonel gelir dağılımı (toplam gelirin üretim faktörleri olan emek, sermaye, girişim ve doğa arasındaki bölüşümü), üçüncüsünü de bireysel gelir dağılımı (toplam gelirin bireyler veya hanehalkları arasındaki bölüşümü) oluşturur. Bu noktada fonksiyonel gelir dağılımında daha çok emek ve sermaye arasındaki bölüşümle ilgilenildiğini de belirtelim. Bu gelir dağılımları birbirinden bağımsız değildir, aralarında etkileşim vardır. Özellikle fonksiyonel gelir dağılımı ile bireysel gelir dağılımı arasında yakın bir ilişki olduğu kabul edilir. Üst gelir grupları daha çok sermaye sahiplerinden, orta ve alt gelir grupları ise daha çok emekçilerden oluştuğu için fonksiyonel gelir dağılımındaki bir değişimin bireysel gelir dağılımına da yansıması beklenir. 

Türkiye'de anketlerle elde edilen bireysel gelir dağılımı verileri yıllık bazda hesaplanır ve 1,5 yıl kadar gecikmeli olarak yayınlanır. Türkiye'de fonksiyonel gelir dağılımı verileri ise çeyreklik olarak hesaplanan ve sadece 2-3 aylık gecikmeyle yayınlanan gelir yöntemiyle milli gelir verilerinden kabaca da olsa elde edilebilmektedir. Bu yüzden de fonksiyonel gelir dağılımındaki gelişmeler daha göz önündedir. Ayrıca bireysel gelir dağılımına ilişkin veriler yıllık zaman serisi olarak 2002'den bu yana elde edilebilirken fonksiyonel gelir dağılımına ilişkin veriler iki ayrı milli gelir serisine dayanılarak çeyreklik olarak 1987'ye ve yıllık olarak 1980'e kadar geri gidebilmektedir.

Aşağıda bu verilerden yararlanarak oluşturduğum ve işgücü ödemelerinin gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payını 1980 yılından başlayarak gösteren bir grafik var. Her ne kadar kendi hesabına çalışanların gelirlerini kapsamadığı için böyle tanımlanmasına karşı itirazlar olsa da işgücü ödemeleri kabaca emek geliri olarak kabul ediliyor. Burada bu tartışmaya girmeden bu grafiğin neler gösterdiğine ilişkin bazı yorumlar yapmak istiyorum.


1) Grafikte 1980'lerin ilk yarısında emek gelirinin GSYH içindeki payının hızla gerilediğini görüyoruz. 1980'de %27,1 olan bu oran 1986'da %19,4'e kadar iniyor. Bu dönemin ilk üç yılı 12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan askeri yönetim dönemiydi. Toplumsal muhalefetin bastırıldığı, grevlerin yasaklandığı bu dönemde ekonomide ise ihracata dayalı bir büyüme stratejisi benimsenmişti. 1983'ün sonlarında tek başına iktidara gelen ANAP aynı politikalara devam etti. 1980'de üç haneye çıkan enflasyonun 1981'de %30'lara çekilmesinin bu ortamda emekçilere hiç faydası olmadı. Bu dönemde gelir dağılımının emek aleyhine bozulması işte bunların sonucu gibi görünüyor. 

2) 1980'lerin sonu ile 1990'ların başında emek gelirinin GSYH içindeki payının hızla yükseldiği dikkati çekiyor. Bu oran 1992'de %31,9'a kadar çıkıyor. Bu dönem sendikal mücadelenin ve grev sayısının doruğa çıktığı, ANAP'ın iktidarını korumaya çalıştığı ama bunu başaramadığı ve 1991 sonunda onun yerine DYP-SHP koalisyon hükümetinin geldiği bir dönemdi. Bu dönemde enflasyon %30'lardan %60'lara tırmansa da yukarıdaki faktörlerin etkisiyle ücretlere daha yüksek oranlı zamlar yapılması bunun olumsuz etkisini telafi etti.

3) 1994 ve 1995'te emek gelirinin GSYH içindeki payı hızla düşerek %22,2'ye indi. Bu ekonominin %5,5 küçüldüğü ve enflasyonun bir kez daha üç haneye tırmandığı 1994 krizinin ürünüydü.

4) 1996-1999 arasında emek gelirinin GSYH içindeki payında bir toparlanma oldu. Bu oran 1999'da %27,7'ye çıktı. Bu dönem istikrarsız koalisyon ve azınlık hükümetlerinin birinin gelip birinin gittiği, siyasi açıdan çok çalkantılı bir dönemdi. Enflasyon %80'lere oturmuştu ve ekonomide dengeler giderek bozuluyordu. Aslında sendikal mücadele zayıftı ama belki de bu ortamda bir de emekçilerle uğraşmak zorunda kalmamak için olsa gerek ücretlere yapılan zamlar genelde enflasyonun üzerinde tutulmuştu. Mesela net asgari ücretin 1999'daki ortalaması 1998'deki düzeyini %130,7 aşıyordu. Bu dönemdeki toparlanmanın temel nedeni bu gibi görünüyor.

5) 2000 ve 2001 yıllarında emek gelirinin GSYH içindeki payında yeni bir düşüş olduğunu ve bu oranın %24,9'a indiğini görüyoruz. Bu düşüş 2000 yılı başında uygulamaya sokulan enflasyonu düşürme programının yarıda kalmasına neden olan Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinden kaynaklandı. Bu dönemde ücret artışları hedeflenen enflasyona göre yapılmış ama evdeki hesap çarşıya uymayınca krizin faturası emekçilere çıkmıştı.

6) 2002-2006 arasında emek gelirinin GSYH içindeki payının %25 dolayında sabit kaldığı dikkati çekiyor. Son 40 yılda bu oranın böyle yatay seyrettiği bir başka dönem yok. Bu dönem 2001 krizi sonrasında devreye sokulan ve 2002 sonunda tek başına iktidara gelen AKP'nin de uygulamaya devam ettiği istikrar programıyla enflasyonun tek haneye çekildiği bir dönemdi. Bu dönemde de ücret artışları genelde hedeflenen enflasyona göre belirlenmişti ama bu kez enflasyon hedeflenenden de hızlı düşünce ücretler reel olarak bir miktar artmıştı. Fakat ücretlerdeki bu artış emekçilerin ekonomide yakalanan yıllık ortalama %7,5 dolayındaki büyümeden pay alabilecekleri kadar yüksek de olmamıştı. Netice itibariyle bu dönemde enflasyonda yaşanan düşüş ve ekonomide gerçekleşen hızlı büyüme gelir dağılımında bir iyileşme yaratmadı.

7) 2007'den 2016'ya kadar emek gelirinin GSYH içindeki payı genelde artış eğilimindeydi. Bu oran 2016'da %32 ile son 40 yıldaki en yüksek seviyesine çıktı. Bu dönemde ekonomide göreli bir istikrar vardı. Enflasyon genelde tek hanedeydi. Biraz dalgalı olmakla birlikte yıllık ortalama ekonomik büyüme ise %5 dolayındaydı. Bu dönem boyunca AKP tek başına iktidardaydı ama bu siyasi açıdan istikrarlı bir dönem değildi. İktidar partisine açılan kapatma davasına, iki anayasa referandumuna, Türkiye'nin tarihinde ilk kez bir genel seçimin tekrarlanmasına, bir askeri darbe girişimine sahne olan bu dönem AKP'nin iktidarını sağlama alma çabasıyla geçti. Muhtemelen bu çabanın bir sonucu olarak da asgari ücrete genelde enflasyonun üzerinde zamlar yapıldı. Asgari ücretin giderek "genel" ücret haline dönüşmesiyle bu zamların emek gelirinin GSYH içindeki payına etkisi de zamanla arttı. Özellikle 2016 başında yapılan %33,5'lik zam bu konuda çok etkili oldu.

8) Emek gelirinin GSYH içindeki payı 2016 yılında zirveyi gördükten sonra yeniden düşüşe geçti. Bu düşüş özellikle son üç yılda çok hızlanmış durumda. 2021'de %26,9'a inen bu oran bu yılın ilk yarısında biraz daha düşüp %24,8'e kadar geriledi. Bu dönemin temel niteliği 2017'deki referandumla cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi ve böylece iktidarın aşırı güçlenmesi oldu. Bu güç iktidara ekonomiyi istediği gibi yönetme imkanını verdi. Bu uğurda Merkez Bankası başkanını üç kez değiştirmekten bile çekinilmedi. Ancak bu dönemde uygulanan politikaların sonuçları pek de hayırlı olmadı. 2018'de daha cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilir geçilmez ekonomide bir kriz yaşandı. Üstelik bu dönemde iktidarın şansı da pek yaver gitmedi. Tam ev yapımı krizin üstesinden gelinirmiş gibi görünürken dünyada koronavirüs krizi patladı. Bu kriz de atlatılmış gibi görünürken ve ekonomide yeni bir model denemesine girişilmişken Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle dünyada işler bir kez daha karıştı. Bütün bunların sonucu enflasyonun patlaması oldu. 2016'da %7,8 olan yıllık ortalama enflasyon 2021'de %19,6'ya ulaştı, bu yıl ise %70'i aşacak gibi görünüyor. Enflasyondaki bu patlamaya net asgari ücrete ocak ayında yapılan %50,5'lik zam bile dayanamadı. Muhtemelen temmuz ayında yapılan %29,3'lük ek zam da dayanamayacak. Bu dönemde zaman zaman gerçekleşen ucuz krediye dayalı büyüme de emekçi kesime değil sermayeye yaradı. İşte son dönemde gelir dağılımının emek aleyhine bozulmasının temel nedenleri bunlar gibi görünüyor. 

Bu anlattıklarımdan, maalesef, pek de hoş bir sonuç çıkmıyor. Anlaşılan o ki Türkiye'de güçlü iktidarlar, bilerek veya bilmeyerek, gelir dağılımının emekçiler aleyhine bozulmasına neden olan politikalar izliyor. Aslında dünyada da eğilim bu yönde olduğu için bunda çok da şaşacak bir durum yok. Türkiye'de gelir dağılımında emek lehine düzelmeler sadece hükümetlerin iktidarda kalmak için halkın desteğine çok ihtiyaç duydukları dönemlerde gerçekleşiyor. Fakat bu dönemler de siyasi istikrarsızlığın had safhaya çıktığı dönemler oluyor ve elde edilen kazanımlar kalıcı hale gelmiyor. Gelir dağılımında kalıcı bir iyileşme yaşanması için hem siyasi istikrarın sağlandığı hem de emek lehine politikaların izleneceği bir döneme ihtiyaç var. Bu dönemin kendiliğinden çıkıp geleceği ise yok. Bunun için toplumun çoğunluğunun nihayetinde emekçi olduğunun farkına varması ve başka tür bölünmüşlükleri bir tarafa bırakıp güçlerini birleştirerek güçlü iktidarlara da emekten yana politikalar izlemeleri için bastırması gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder